Önder Şengül: Doğa da kadın gibi eril tahakküme maruz kalıyor

2001’den bu yana sinema ve dizi dünyasında aktif olarak çalışan, ödüllü film ve dizilerde görüntü yönetmenliği yapan Önder Şengül’ün ilk uzun metraj filmi “Balinanın Bilgisi”, dünya prömiyerini 61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yaptı.

Şengül’ün doğa ve kadın temaları odağında hem senaryosunu kaleme aldığı hem de yönetmen koltuğunda oturduğu film, Muğla’nın bir dağ köyünde yaşayan dokuz aylık hamile Yörük kızı Gülsüm ile köyün muhtarı Adem ve ailesi arasındaki gerilimi işliyor.

Filmin başrolünü, bir sinema filminde ilk kez kamera karşısına geçen Özge Cevher Yüksel ile “Barda”, “Su Yüzü” gibi filmler ve “Melekler Korusun”, “Keşanlı Ali” gibi dizilerle tanınan Şamil Kafkas paylaşıyor.

Önder Şengül ile ilk uzun metraj filmi “Balinanın Bilgisi”ni konuştuk.

Önder Şengül

“Balinanın Bilgisi” filmi nasıl ortaya çıktı? Filmde doğa ve kadın temalarının odağında bir hikaye var. Bu temaları ele almanızın sebebi nedir?

Ben 2001 yılından beri dizi ve sinema sektöründeyim. Uzun yıllar görüntü yönetmenliği yaptım ve 2017 yılında dizi sektörünü ve İstanbul’u arkamda bırakarak Fethiye’nin kırsalına yerleştim. Doğaya her zaman ilgim vardı. Her yakaladığım fırsatta çadırımı alıp kamp yapmaya kaçardım. Eşimle köye yerleştikten sonra doğa ve hayvanlar ile daha güçlü bir ilişki içine girdim. Herhalde biraz da kendi içsel yolculuğumun başlarındaydım o zamanlar. Ben böyle bir ruh hali içindeyken köyde duyduğum bir hikaye beni oldukça etkiledi. Bu, bir kadının tüm çocuklarını ormanda tek başına doğurmasının hikayesiydi. Doğadaki herhangi bir bitkinin insanın neresine iyi geleceğini bilen bir yörük kadınıymış bu karakter. “Kadın tüm insanlığı doğuruyor” diye bir cümle geçti içimden, tam o an. İnsan içindeki o güçlü potansiyeli arıyorsa kadına bakması yeterli diye düşündüm. Böyle bir hikayeyi şehir ve iş hayatım arasında duysaydım bu kadar etkilenmeyecektim belki de. Ben bu güçlü kadın karakterini alıp kurmaca bir hikayeye yerleştirdim.

Senaryo süreci nasıldı? Hem senarist hem de yönetmen olarak bu hikayeyi geliştirirken neler yaşadınız? Karakterlerin, özellikle Gülsüm’ün şekillenmesi nasıl oldu?

Senaryonun ilk draftı kısa sürdü. Fakat sonrasında yıllar süren bir revizyon sürecine girdim. Yazdıkça öğreniyor, araştırdıkça yazıyordum. Doğa ile kadın arasındaki benzerlikleri bu sırada fark ettim. Eko-feminizm, anima mundi, eril-dişil konuları ve bunlarla ilgili alegorik yapı zamanla oturdu. Gülsüm zaman içerisinde muhtara kafa tutan rasyonel bir karakterden dişili temsil eden soyut bir metafora dönüşmeye başladı. İş bu noktada beni oldukça zorlamaya başlamıştı. Katmanlı bir hikaye oluşturmak ve katmanlar arasında köprüler kurmak oldukça mesai isteyen işlermiş.

‘DOĞA DA KADIN DA AYNI ERKEK EGEMEN KÜLTÜR TARAFINDAN GERİ PLANA İTİLİYOR’

Doğa ve kadının bir arada işlenmesi filme nasıl bir derinlik kattı? Gülsüm’ün hamileliği hikayede nasıl bir anlam taşıyor? Bu iki güçlü temayı neden birleştirmek istediniz, birleştirmenizdeki sebebin arkasında toplumsal ya da çevresel mesajları var mı?

Var tabii ki. Doğanın da kadın gibi aynı eril tahakküme maruz kaldığını görüyoruz. İkisi de doğuran, besleyen, temizleyen, bir araya getiren güçlü ortak özelliklere sahip. Fakat ikisi de aynı erkek egemen kültür tarafından geri plana itiliyor. Bu sadece içinde bulunduğumuz fiziki ve sosyolojik ortamda değil aynı zamanda birey olarak içimizde de bu şekilde işliyor. İçimizdeki yırtıcı erilin pasifize ettiği dişil taraf üzerinde ciddi bir manipülasyonu var. Aynı şekilde dişil insanın üreten, besleyen, bir araya getiren ve şefkatli tarafı; eril ise yöneten, kollayan, koruyan ve hayatta kalmak, içinde bulunduğu ortamdaki yerini garantiye almak için her yol mübah diyen taraf. Eril sanırım zihnimizi temsil ediyor. Bir denge olmalı.

Filmde işlenen toplumsal gerilim ve iktidar ilişkileri hakkında ne söyleyebilirsiniz? Özellikle muhtar Adem ile Gülsüm arasındaki güç dengesizlikleri üzerine…

Köyde bariz bir sistem var. Erkekler başka madenlerde çalışmaya gönderilmiş ve bunu organize eden kişi muhtar Adem. Kadınların çoğunun keyfi yerinde görünüyor fakat bir tanesi bu duruma karşı çıkıyor. Gülsüm görünürde kocasının yanında olmasını istiyor fakat tek derdi bu değil; toprağın üstünün altından daha değerli olduğunu da düşünüyor. ‘Doğa neyinize yetmiyor?’ diyor. Yani muhtar ile, yani devlet teşkilatının en ufak biriminin başındaki kişi ile sisteme baş kaldıran bir insanın çatışmasını izliyoruz.

‘GÜLSÜM KARAKTERİNİ DİŞİLİN TEMSİLİ OLARAK TASARLADIK’

Kadın karakterlerin temsili üzerine ne söylemek istersiniz? Gülsüm’ün güçlü ve dirençli bir figür olmasıyla filmde kadınların temsilini nasıl ele aldığınızı anlatabilir misiniz?

Aslında kadının temsilinden ziyade dişilin temsili olarak tasarladık Gülsüm’ü. Mesela Gülsüm’ün diğer kadınlardan farkı bu noktada ortaya çıkıyor. Bütün kadınlar eril bir yapıdayken Gülsüm hikaye boyunca bir değişim yaşıyor ve dişil yanını keşfediyor. Bunu da doğanın mesajları ile, doğa ile arasındaki sezgisel iletişim ile gerçekleştiriyor.

Film, Muğla’nın bir dağ köyünde çekildi. Mekanın hikayeyle ilişkisi ve katkıları hakkında neler söylemek istersiniz?

Muğla’da yaşamış bir yörük kadınından esinlendik ana karakter için. Bu kadının yaşadığı yeri gördüm. Kendisi yıllar önce vefat etmişti fakat eşiyle komşuları ile tanıştım. Bize kucak açtılar. Yaşadığı evi filmin ana mekanı olarak kullandık. Filmi o çevrede onu tanıyan insanlarla çektik. Bunun, filmin zorlu yapım sürecinde ciddi bir motivasyon katkısı olduğunu düşünüyorum. O kadar gönüllü insan bir aile gibi çalıştı set boyunca.

Filmde yer alan oyuncular nasıl seçildi? Özellikle Özge Cevher Yüksel’in ilk sinema deneyimi nasıl geçti?

Şamil Kafkas haricinde profesyonel oyuncumuz yoktu. Özge’nin ilk uzun metraj deneyimiydi. Diğer oyuncular arasında kamera önü deneyim olan bile yoktu. Çoğunluğu amatör tiyatro oyuncularından oluşuyordu. Fakat herkes inanılmaz, çalışkan ve motiveydi. Çok düşük prodüksiyon şartlarına rağmen hiçbir sorun çıkmadan çekimleri bitirdik. Bu sırada Özgenin bir yoga hocası olması, daha önce yıllarca ebelik yapmış olması ve aynı köyde yaşıyor olmamız Gülsüm karakterinin hazırlamamız açısından müthiş bir imkan sundu bize.

“Balinanın Bilgisi”, 61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Görüntü Yönetmeni ve En İyi Müzik ödüllerine değer görüldü. Bir görüntü yönetmeni olarak bu projede hem kamera arkasında hem de yönetmen koltuğunda olmanın avantajları veya zorlukları nelerdi?

Film, En İyi Görüntü ve En İyi Müzik ödüllerini aldı. Arkadaşım Murat Has görüntü yönetmenliğini üstlendi. Filmde ışık kullanmadık ve kamera hep eldeydi. Ben yönetmen olarak monitör de kullanmadım. Bunları ön hazırlık sürecinde ve çekim programıyla netleştirdik. Hızlı olmalıydık ve ben oyuncularla yeterince vakit geçirebilmeliydim. Aralarda yaptığım izlemeler haricinde bütün inisiyatifi Murat’a bırakmıştım yani. Sette yönetmenlik haricinde birçok kalemle ilgilenmek zorundaydım ve bunun beni fazlasıyla yorduğunu söyleyebilirim. Yönetmenin sahne üzerinde çalışabileceği daha geniş bir alana, zamana ve imkana ihtiyacı olduğunu iliklerime kadar hissettim.

Filmde müzik ve ses kullanımı önemli bir rol oynuyor. Özellikle doğa ve karakterler arasındaki duygusal bağları kurmada ses tasarımının ve müziğin öneminden bahsetmek ister misiniz?

Doğa, Gülsüm ve Adem ile beraber filmin üçüncü karakteri. Bu yüzden doğa için görünmeyen bir arketip oluşturduk. Doğayı her yerden Gülsüm’ü izleyen bir karakter gibi tasarladık. Bu noktada sesin büyük katkısı oldu. Sevgili Tuğrul Gültepe’nin ses olarak ve set amirimiz Adem Kara’nın görsel efekt olarak bu tasarımda büyük katkıları var.

Müzik olarak ise üç enstrüman üzerinde Serkan Polat ile hem fikir olduk. Obua, vurmalı ve cura müziğin karakterini belirleyen enstrümanlar oldular. Özgür Alper ve Pınar Bayrak ile stüdyo kayıtlarımız aldıktan sonra Serkan ile aylar süren bir çalışmaya girdik. Serkan farklı enstrüman ve yaklaşımlar ile filmin müziğine son rengini verdi ve editini yaptı. Set aşamasından post aşamasına kadar çok güzel insanlar dokunuşu var bu işte.

Gelecek projeleriniz hakkında neler söylemek istersiniz?

Toplum-birey çatışmasına dair psikolojik gerilim bir proje üzerinde çalışıyoruz şu anda. Umarım bu proje de aynı güzellikle akar ve yolunu bulur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir