Arap basınında geçen hafta: ‘Mahmut Abbas Gazze’ye gider mi?’

Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın Türkiye ziyareti sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada Gazze’ye gitmekten bahsetmesi geçtiğimiz hafta Arap dünyasındaki en önemli gelişmelerden biriydi. Ancak Arap medyasındaki yorumlara bakılırsa Mahmut Abbas’ın Gazze’ye gidebileceğine pek kimse inanmıyor. Gazetelerde ‘’Gazze’ye gitmek zor, ancak Kudüs’e gidebilirsin’’ şeklinde eleştiriler yer aldı.

İran’ın İsrail’e yönelik beklenen saldırısı halen gerçekleşmedi. Ancak İran’ın İsmail Haniye ve Hizbullah komutanı Fuad Şükr suikastlarine karşılık verme ihtimali halen gündemdeki yerini koruyor. Peki İran neden cevap vermiyor? Birçok yazara göre İran’ın İsrail’e saldırmak konusunda temkinli davranmasını zorunlu kılan bazı sebepler var.

Amerika Birleşik Devletleri seçimleri de Arap medyasında son zamanlarda en sık konuşulan konulardan biri. Bazı yorumlara göre İsrail Başbakanı Netanyahu Trump’ın kazanacağından emin. Peki Trump kazanırsa, bu durum Filistin davasını nasıl etkileyecek? Arap gazetelerinden gündemle ilgili derlediğimiz bazı yorumlar şu şekilde:

Karikatür: ‘Bazı Araplar’ – Saad El Muhanadi / Kaynak: El Arabi El Cedid Gazetesi

‘Filistin Devlet Başkanı TBMM’de’

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, başkent Ankara’da TBMM Başkanı’nın Türk milletvekillerini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bakanlar ve tüm partilerin katılımıyla olağanüstü toplantıya davet etmesinin ardından TBMM’de uzun bir konuşma yaptı.

Ne yazık ki Filistin Devlet Başkanı’nın ‘Gazze’yi ziyaret etme’ kararını uygulayabilecek bir yetkisi ve gücü yok. Kendisinin Gazze’ye gidebilmek için korunmasının sağlanması için BM Güvenlik Konseyi’ne yaptığı çağrıya gelirsek, uluslararası toplumu hergün gerçekleştirilen katliamlara karşı sessiz kalmakla suçlaması bu çağrının karşılık bulup bulamayacağını ortaya koyuyor.

Mevcut koşullarda Abbas’ın Gazze’ye gitme konusundaki açıklamasını, Filistinlilerin mücadeleleri bağlamında kullanılabilecek sembolik bir hamle olarak görmek gerekmektedir.

Abbas’ın TBMM’deki konuşması ve orada bulunanlardan aldığı büyük alkış, kaçınılmaz olarak Netanyahu’nun Amerikan Kongresi’ndeki konuşmasıyla karşılaştırılıyor. Netanyahu kongredeki konuşmasında İsrail’in tüm imkanlarını seferber ederek Amerikan pazarının ihtiyaçlarına uygun bir teklif sundu. Mahmut Abbas ise, İslami ve Arap değerlerini canlandırmaya çalıştı ve uluslararası hukuk ve yasalardan yardım isteyerek Filistinlilerin uğradığı büyük adaletsizliği anlattı.

Türkiye ise, Filistinlileri çukura atan çoğu Arap ülkesinden boşalan rolü dolduruyor. Ki bu ülkelerin kimisi İsraillilerle normalleşme meselesinden kazandığı ganimetlerle yetinirken kimisi de korkunç bir zulmün cehennemine gömüldü. (Kuds El Arabi Gazetesi / Başyazı)

‘Gazze mümkün değil ama Kudüs mümkün!’

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, TBMM’de yaptığı konuşmada kendisinin ve Filistin yönetiminin Gazze’ye gitmesinden bahsederek herkesi şaşırttı. Gazze’ye gitme teklifi çok geç geldi, ama söylendiği gibi, geç olması hiç olmamasından iyidir. Bu fikrin daha önce üzerinde çalışılmış bir fikir mi olduğu yoksa birdenbire mi ortaya çıktığı bilinmiyor. Ama konunun ciddi bir şekilde takip edilmesi önemli. Ki Abbas’ın gideceği her ne kadar şüpheli olsa da. Ancak yardımcılarından birini veya başbakanını gönderebilir. Zira gerçekleşirse, bu bile önemli bir siyasi atılım olacaktır. Gerçi Mısır tarafından Refah kapısı açıkken bu fikri hayata geçirmek kolaydı. İsrail, Mısır’la olan geçiş noktasını ve Filistin’in güney sınırlarının tamamını işgal ettikten sonra, Gazze’ye gidebilmesi için tek yol İsrail’den onay ve yardım alınmasıdır. İsrail’in de bunu kabul etmesi şüphelidir. Ancak başkan eğer Filistinli yöneticilerin gitmesi gereken hassas bölgelerle ilgileniyorsa, o zamanlar Filistinli yöneticilerin sahip olduğu ve kendilerine Kudüs’e gitme hakkını veren “VIP” kartıyla Kudüs’e gitselerdi. Ya da Mescid-i Aksa’da dua etmeye.

Filistin Devlet Başkanlığı’nın Ramallah’taki merkezi ile Kudüs’teki Mescid-i Aksa arasındaki mesafe 20 kilometreden fazla değil. Yani orayı ziyaret etmek için herhangi bir yardıma gerek yok ve 20 dakika lazım sadece. Filistin Devlet Başkanına Ürdün üzerinden yurtdışına geçiş olanağı tanıyan koordinasyon anlaşması ona Kudüs’e gitme ve orada kardeşleriyle Mescid-i Aksa’da namaz kılma imkanı da tanımaktadır. Bu ziyarete itiraz edenler olabilir ama Filistin Devlet Başkanı’nın Filistin’in başkentine yapacağı ziyaretin önemi karşısında bu itirazlar dizginlenebilir.

Filistin Devlet Başkanı ve Filistin liderliğinin Gazze’de akan kanın durdurulması için Gazze’yi ziyaretini şiddetli bir şekilde desteklesek de, bu ziyaret Gazze’de devam eden yıkıcı savaş devam ettiği sürece imkansız olabilir. Ancak Kudüs’ü ziyaret etmek ve oradaki direnişi desteklemek mümkün. Acaba 23 Ağustos günü, Başkan Abbas’ın Kudüs’ü ziyaret edeceği, Mescid-i Aksa’da dua edeceği, Kutsal Kabir Kilisesi’ni (Yeniden Diriliş Kilisesi) ziyaret edeceği, Kudüslü oğulları ve kızlarıyla buluşacağı tarihi bir güne dönüşebilir mi? (Davud Kuttab / El Arabi El Cedid Gazetesi)

Karikatür: Nasser Jaffari / Kaynak: Filistin El Kuds Gazetesi

‘Trump kazanırsa’

Netanyahu, Donald Trump’ın geri döneceğinden emin. Ve Demokrat aday Kamala Harris ezilecek ve bölge, Trump’ın normalleşme makinesiyle çalışmaya geri dönecek.

Normalleşme makinesi Gazze şehitlerinin cenazelerini moloz ve toprak altına gömerek ilerliyor. Filistin devleti yok, Kudüs’ün Arap kimliği de yok… Orası Yeruşalem. Netanyahu da Washington’da sanki Kral Davutmuş gibi karşılandı. Siyonist lobi ise, Biden’ı başkanlık yarışından çıkarmayı ve Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünü sağlamayı başardı.

Trump, Kudüs, Batı Şeria, Golan ve Ürdün Vadisi’ni Tevrattaki vaadedilmiş topraklar olarak tanıdı.

Amerika’daki Yahudi lobisi, Trump’tan Arap ülkelerine İsrail ile ilişkileri normalleştirmeleri için baskı yapmasını istedi. Ve Trump’ın önümüzdeki başkanlık seçimlerindeki zaferinin ardından beklenen kararı, -kızı Ivanka’nın da teyit ettiği gibi- Batı Şeria’yı Yahudi topraklarının bir parçası ilan etmek olacak.

Batı Şeria bugün veya yarın Filistinlilerden boşalacak. Kudüs de öyle. Zira birkaç hafta önce İsrail Knesset’i, Batı Şeria’nın Yahudi toprağı olduğunu kabul eden bir yasayı oyladı.

Amerika diplomatik olarak Tel Aviv yöneticilerinin çılgınlığını kontrol altına aldığını iddia ediyor. Ama gerçek şu ki ,Amerikalılar Kudüs’teki hahamlardan daha çılgın. Aksi takdirde Washington yönetiminin Netenyahu’nun karşısına çıkıp kafasına vuramaması nasıl açıklanabilir?

Gerçek şu ki, Amerika İsrail adına savaşıyor. İddia edildiği gibi İsrail’in bölgede Amerika adına savaştığı düşüncesinin aksine. Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesi durumunda o zaman Amerika’daki Büyük İsrail’i keşfedeceğiz. Trump, Amerikan bayrağına ‘Davut Yıldızı”nı nasıl yerleştirecek, İsrail’i Amerikan bayrağının 52. yıldızı şeklinde nasıl ekleyecek ve boynundaki gamalı haçını çıkarıp ‘Davut Yıldızı’nı nasıl takacak göreceğiz. (Fares Habashneh / Ürdün Addostour Gazetesi)

‘İran temkinli davranmak zorunda’

İsrail’in son suikastleriyle bu kadar dikkat çeken suikastlar gerçekleştirme becerisi karşısında şaşıran İran ve Hizbullah, intikam yemini etti. Ancak İsrail’den intikam almak için her ikisinin de elindeki seçenekler sınırlı, zayıf yönleri ise çok.

İran’ın İsrail’e karşı saldırı gücü öncelikle balistik füzeler ve yerli üretim insansız hava araçlarıyla sınırlıdır. Geçen Nisan ayında bunlar İsrail’e fırlatıldı ancak İsrail’in Iron Dome ve David’s Sling füzesavar sistemlerini içeren son derece etkili hava savunma sistemleri ve yüksek eğitimli savaş pilotları sayesinde pek bir etkisi olmadı. İran’ın yeniden saldırması durumunda ise İsrail, ABD ve İngiliz hava ve deniz kuvvetlerinin desteğini de alabilir.

İsrail aynı zamanda İran’ın kuzeybatı sınırındaki Azerbaycan’da da avcı bombardıman uçakları için imtiyazlar elde etmiş durumda. Havada yakıt ikmali yapan tankerleri savaş uçaklarının menzilini de genişletiyor. Bu sayede İsrail Hava Kuvvetleri İran’daki askeri ve ekonomik hedeflere kolaylıkla ulaşabilir.

İran’ın İsrail’e büyük boyutlu bir saldırı yapmaya karar vermesi durumunda, İsrail’in, İran kıyılarının hemen açıklarında, Umman Denizi sularına demirlemiş konvansiyonel ve nükleer füzelerle donatılmış denizaltıları var.

Özetle söylemek gerekirse, İsrail’in tehlikeli bir şekilde İran’a karşı üstünlüğü var. Bu da, Tahran’ın İsrail’le askeri çatışmaya girmeye karar vermesi halinde temkinli davranmasını gerektirecek bir durumdur. Zira bu temkinlilik hali, geçen Nisan ayında İsrail’in Şam’a düzenlediği hava saldırısında İran Devrim Muhafızları’ndan üst düzey bir generalin öldürülmesinin ardından açıkça görüldü. (Hüda El Huseyni / Suudi Şark’ul Evsat Gazetesi)

(DIŞ HABERLER SERVİSİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir